Dini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Nisan 2016 Salı

MUTA NİKAHI HAKKINDA BİLİNMEYENLER

Muta (Müt’a) nikahı peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde önceki bir nikahlanma şeklidir. Daha sonra Cebrail (as) vasıtası ile Yüce Allah (cc) tarafından gelen vahiylerle kıyamete kadar haram kılınmıştır. Peygamber efendimiz de gelen vahiyler sonucunda bu nikahın haram olduğunu ve zina ile eşdeğer olduğunu her kim Muta nikahı kıydıysa derhal kadını serbest bırakmasını ve hiçbir alacak istememesini söylemiştir.
Özellikle islamiyetin Şii mezhebinde daha sık olarak uygulanan muta nikahının anlamı belli bir süre için evlilik anlaşması yapmaktır. Muta nikahında erkek ve kadın belirli bir bedel (ücret) veya mal karşılığı en az bir birliktelik ve en çok 99 senelik evlilik süresince anlaşma yaparlar. Bu evliğin süresi 3 ay, 5 ay olabileceği gibi 5 dakika veya 2 saat gibi kısa süreler de olabilir.
Bu nikahta erkek, kendi öz iradesi ile nikahı kabul eden kadına beni şu kadar süre için mütalandır der, kadında seninle şu kadar süre, şu kadar para veya mal karşılığında mütalandım der. Böylece muta nikahı kıyılmış olur. Ancak nikahlanan kadın ne kadar süre ile nikahlanmış olursa olsun erkeğin mirasından hiçbir şekilde pay alamaz, hak talebinde bulunamaz.
Sözlük anlamı olarak ise Müt’a (muta) kendisinden faydalanılan birşey anlamına gelmektedir. Müslümanlıkta muta nikahı veya islam mezheplerinde muta nikahı kıymak dendiğinde ise mezheplerin görüşleri aşağıdaki gibidir;
Şii inancında muta nıkahi: Peygamberimiz tarafından kıyamete kadar yasaklanan muta (müt’a) ile evlenmenin yasaklanmadığı benimsenmiştir. Şiilerde müt’a ile evlenmek nikahlanmak şeriata uygundur ve izin verilmiştir.
Alevi inancında muta nikahı: Alevilere göre muta batıl bir inançtır ve kabul edilemez.
Sünni inancına göre muta nikahı ile evlenmek: Sünnilikte Müt’a nikahı kabul edilemez. Sünnilere göre peygamberimiz Muta nikahlı eşinizi derhal serbest bırakın ve verdiğiniz maldan geri birşey istemeyin buyurmuşlardır. Sünni inancına göre muta nikahı kıymak haramdır ve zina ile eşdeğer anlamına gelmektedir.
Günümüz islamiyet otoriteleri muta nikahına eleştirel bir bakış açısı sergilemişlerdir. Muta uygulamasını bir nikah değil zoraki bir işleyiş veya karşı tarafı ticari bir nesne olarak yorumlamışlardır. Günümüzde muta nikahı denen kavram ücret karşılığı yapılan ancak sosoyolojik olarak geçerli sayılamayacak bir durumdur.

ORUÇLA İLGİLİ YANLIŞ BİLİNENLER

Oruçla ilgili yanlış bilinenler; Diyanet İşleri Başkanlığı’nca oruçla ilgili hazırlanan kitapçıkta, orucun önemine dikkat çekildi. Oruçla ilgili akla gelebilecek bir çok sorunun cevabına yer verilen kitapçıkta, oruç ibadetinin kanaatkarlığı güçlendirdiğine işaret ediliyor. Orucun, ansızın gelecek sıkıntılara karşı insanlara dayanıklı olmayı öğreten bir öğretmen olduğu vurgulanan kitapçıkta, aklı ergenlik çağına ulaşmış, bir engel ve mazereti olmayan her Müslümanın Ramazanda oruç tutmasının farz olduğu belirtiliyor.
İslam dininin kişileri, güçleri nispetinde sorumlu tuttuğu, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirildiğine dikkat çekilen kitapçıkta, yolculuk yapanların, hastaların, hamile ve bebek emzirenlerin, zor ve meşakkatli işlerde çalışanların oruç tutmayabileceği ancak bu durumları ortadan kalktığında oruçlarını kaza edebileceği belirtiliyor. Kitapçığa göre, yaşlılık nedeniyle oruç tutamayanlar ise oruç yerine fidye verebilir. İyileşme umudu olmayan hastalar da bu hükme tabi oluyor.
BAYRAMDA ORUÇ TUTULUR MU?Geceden oruca niyetlenip, gündüz yola çıkanların, zorluk çekerse orucunu bozabileceğine işaret edilen kitapçıkta, ancak bu kişilerin oruçlarını tamamlamalarının daha uygun olacağına yer veriliyor. Kitapçıkta, devamlı olarak uzun yola giden kaptan ve sürücülerin de yolcu hükmünde olduğu belirtilirken, yolculuğunda sıkıntı çekmeyenlerin oruç tutmasının daha faziletli olduğuna işaret ediliyor.
Kazaya bırakılan Ramazan oruçlarının aralıksız tutulmasına dair bir hüküm bulunmadığı belirtilen kitapçıkta, peşi peşine veya ayrı günlerde kaza edilebileceği, ancak bu oruçların bir an önce tutulmasının uygun görüldüğü bildiriliyor.
Oruç tutulamayan her güne karşılık ödenen fidye, bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek veya bunun para olarak karşılığı oluyor. Oruç fidyeleri günlük verilebileceği gibi Ramazan ayının sonunda veya başında toptan da verilebiliyor.
Niyet edilerek oruç tutulmasının önemine dikkat çekilen kitapçıkta, niyetsiz yapılan amelin ibadet değeri kazanamayacağı vurgulanıyor. Sahura kalkılması fiili bir niyetken, kişi sahura kalkmamış olsa bile sabah bu bilinç içindeyse niyetli sayılıyor. İmsak vakti girmeden önce niyet edilmiş olsa bile vakit girene kadar yiyilip içilebiliyor. Tan yerinin ağarması ile başlayan imsak vakti girdiğinde, sahurda ezan okunuyor olsun ya da olmasın yeme içmenin bırakılması gerektiği vurgulanıyor.
”Bayramda oruç tutulabilir mi?” şeklindeki soruya da yer verilen kitapçıkta, Ramazan Bayramı’nın birinci gününde, Kurban Bayramının ise dört gününde de oruç tutmanın tahrimen, yani harama yakın mekruh olduğuna işaret edildi.
RAMAZANDAN BİR İKİ GÜN ÖNCE ORUÇ TUTMAK MEKRUHKitapçıkta, Ramazan’ın gelmiş olabileceği düşüncesiyle ihtiyaten bir veya iki gün önce oruç tutmanın mekruh olduğu belirtilen kitapçıkta, ancak belirli günlerde oruç tutmayı adet haline getiren kişilerin oruç tuttuğu günlerin bu günlere denk gelmesi halinde oruç tutmasında sakınca bulunmadığına işaret ediliyor.
Orucu bozan şeylerin bir kısmının sadece kaza gerektirdiği vurgulanan kitapçığa göre, diğer bir kısmının da hem kaza, hem de kefareti gerektirdiği belirtiliyor. Yolculuk, hastalık, ileri derecede yaşlılık gibi meşru bir mazerete dayalı bozulan orucun, sadece kaza edilmesi gerekirken, mazeretsiz olarak Ramazan orucunu tutmamak ”büyük günah”, ayrıca bundan dolayı tövbe ve istiğfarda bulunmak gerekiyor.
Ramazan orucunun, mazeretsiz olarak bozulması, kazasını ve bir ceza olarak Ramazan dışında peş peşe iki kameri ay veya altmış gün oruç tutmayı gerektiriyor. Kefaretini oruç tutma yolu ile ödemeye sağlığı elvermeyen kimsenin 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurması gerekiyor. Şafi mezhebinde ise mazeretsiz olarak Ramazan orucunun yeme içme ile bozulması durumunda kefaret değil sadece kaza gerekiyor.
Unutarak yeme içmenin yanı sıra, macun ya da suyun boğaza kaçmaması koşuluyla diş fırçalamanın da orucu bozmayacağına yer verilen kitapçığa göre, kendiliğinden kusmak da orucu bozmuyor. Ancak kişinin kendi isteği ve müdahalesiyle meydana gelen kusma ağız dolusu olması halinde oruç bozuluyor.
Astım hastalarının kullandığı oksijen spreyi, göz damlası, burun damlası, kulak damlası, kalp hastalarının kullandığı dil altı hapı ise orucu bozmuyor. Kitapçığa göre, her gün hap kullanan hastalar, hastalığının artacağı tıbben veya tecrübe ile sabit olursa oruç tutmayabilir. Ömrü boyunca bu durumda hasta olan kişiler ise fidye vermek zorunda.
Çeşitli amaçlarla yapılan enjeksiyonlardan gıda ve keyif verici olmayanlar orucu bozmazken, serum veya kan alınması da orucu bozuyor. Kan aldırmak veya kan vermek de orucu bozmuyor.
Kitapçığa göre, gıda içerikli sıvı verilmesi halinde hemodiyalize giren hastanın orucu bozuluyor. Gıda içerikli olmazsa oruç bozulmuyor.
DİŞ ÇEKTİRMEK ORUCU BOZMUYORAkupunktur yaptırmanın da orucu bozmayacağı bilgisine yer verilen kitapçıkta, oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak dişlerini tedavi ettirmesinin, çektirmesinin, herhangi bir sıvı yutmadığı takdirde orucu bozmayacağı ifade ediliyor. Endoskopi ve kolonoskopi de vücuda su veriliyorsa oruç bozuluyor. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiğinde oruç bozulurken, fitil kullananların orucu bozulmuyor.
Kitapçıkta, kadınların hayız ve nifas hallerinde oruç tutamayacağı ve sonrasında kaza edebileceklerine de yer verilerek, ilaç vasıtasıyla akıntı olmuyorsa orucun geçerli olacağı belirtiliyor.
Oruçlu iken boy abdesti almanın orucu bozmayacağına işaret edilen kitapçıkta, oruçlu iken rüyada ihtilam olmanın orucu bozmadığı gibi gusletmeyi geciktirerek cünup olarak sabahlamanın da oruca bir zarar vermeyeceği belirtiliyor.
Kitapçıkta, cünup olan kimsenin elini ve ağzını yıkadıktan sonra boy abdesti almadan sahur yemeği yemesinde de bir sakınca olmadığı bilgisine yer veriliyor.